“Evlilik bana göre değil!” desem de, annem beni evlendirmeye yoğun bir çaba harcıyor, bir gün amacına da ulaşacak galiba. Evlilik demişken, her evlilik mutlu olmuyor, mesela dayımla yengemin evliliği. 45 yaşındaki dayım birçok işe girip 3-4 ay çalıştıktan sonra ya kovuluyor, ya işin yorucu olduğunu söyleyip birkaç ay dinlenip tekrar aynı şeyleri yapıyordu. Velhasıl adamın çalışma isteği yok. 43 yaşındaki yengem ise halk eğitim kurslarında halı kilim dokuma üzerine eğitim veriyordu. Köyde kaldıkları süre içinde kiraya, sebzeye, meyveye, yumurtaya vs. para vermiyorlardı. Yengeme hepimiz çok üzülüyorduk, 3 çocuk, çalışmayan bir koca, eve giren tek maaş, zordu tabii. Yengemi annem kendi kızı gibi sever. Dayımdan ise annem başta olmak üzere sülalede kimse hoşlanmazdı. Hele ben, nefret ederdim dayımdan.
Hafta sonlarım genelde spor salonu, arkadaşlarla içmek, yeni kız düşürme çabaları ile falan geçiyordu. Yorucu bir haftadan sonra sabırsızlıkla hafta sonunun gelmesini bekliyordum. Cuma günü iş çıkışı annem aradı, “Ayyaş dayın yine yengenle kavga etmiş. Git yengeni al, kendi evine götür, ben de geliyorum!” dedi. Benim evle annemlerin arası 41 km. Yani bir saat bile değil. Yani annem bana geleceğine babamla birlikte yengemi almaya gitseler, ben de hafta sonunda kafama göre takılsam güzel olmaz mıydı? Belli ki annem dayımı korkutmak için beni gönderiyor.
Bindim arabama, burnumdan soluyarak gittim köye. Evin önüne vardığımda önce arabadan inmedim. Yengem evden ufak çocuğu almış, diğer ikisini bırakmış, kapıya çıkmış ve dayıma, “Bunları besle büyüt te göreyim senin adamlığını, seni terk ediyorum, sakın bir daha beni arama!” diye bağırıyor. Kör kütük sarhoş dayım ise, “Geri gelirsen ayaklarını kırarım oruspu. Millete kendini siktir, sonra bana para yok de. Siktiriyorsun bari parayla siktir. Bu çocuklar belki benden bile değil. DNA testi yaptıracağım lan oruspu!” diye bas bas bağırıyor.
Ben arabadan inip kapıya doğru yöneldim, dayım beni görsün de çenesini kapatsın, millete daha fazla rezil olmayalım diye. Fakat dayım beni görünce iyice delirdi ve “Bak pezevengin de geldi. Bundan sonra seni Servet mi satacak? Belki seni sadece kendi sikip sana bakacak!” diye bağırdı. Yengem sinirden ağlıyor, dayımın canı ise belli ki kavga istiyor. Benim sigorta attı. Dayımın yanına yaklaştım, leş gibi rakı kokuyordu. Dayıma, “Bir sus yaa! Ağzından para lafı eksik olmuyor, götünü kaldır az çalış, para kazan. Karının eline bakma. Sen rakı içecek parayı nerden buluyorsun?” dedim.
Dayım o sarhoş haliyle bana yumruk atmaya çalıştı. Ben yumruğu yememek için kenara çekilince dayım dengesini kaybedip yere düştü. Yüz üstü basamaklara kapaklanmış, ağzı yüzü kan içinde kalmıştı. Çocuklar ağlamaya başladı. Yengemin kolundan çekip arabaya bindirdim. Yengem kalan çocuklara bakarak ağlamaya başlayınca kalan iki çocuğunu da aldım, evime doğru yola çıktık.
Yengeme yol boyunca sadece, “Yenge bak, evim kira değil, arabam var, iyi kötü bir maaşım da var, yani senin çalışmana gerek yok, evde kal çocuklarınla igilen, ben sana da çocuklarına da bakarım. Ama bu adama tekrar dönersen, ne ben birdaha gelirim, ne de annemleri yollarım, haberin olsun!” dedim. Evime vardıktan az sonra da annemle babam geldiler. Annemin yengemle konuşacakları vardır hesabıyla ben de çocukları alıp gezmeye götürdüm. Korkmuşlardı. Çocuklarla lunapark, hamburger, dondurma, gazoz falan derken akşama doğru eve döndük.
Yengem çocukları aldı banyoya yıkamaya götürdü. Annem kısık sesle, “Yengen bir süre burda kalmak istiyor. Sen ne diyorsun? Kalırsa sana bir zararı olur mu?” diye sordu. Ben de, “Anne ben yengemi arabaya bindirdiğim zaman söyledim, kalmasında bir sakınca yok. Hem ev de büyük, 3 oda hepimize yeter!” dedim. Annemler iki gün bizimle kaldıktan sonra, benim için sorun olmayacağına ikna olup köye döndüler. Velhasıl böyle başladı Dilek yengemin bende kalması.
Pazartesi işe gidecektim, yengem benden önce kalkmış mutfakta kahvaltıyı hazırlıyordu. Beni görünce neşeyle sarıldı ve yanaklarımdan öptü, günaydınlaştık. Duş alıp kahvaltımı yapıp çıktım. Çocuklar sevinsin ve bana alışsınlar diye birkaç tane oyuncak, biraz da bisküvi, cips, çikolata, gofret, gazoz falan aldım. Mesai boyunca yengem habire benimle mesajlaştı. Mesaim bitmek üzereyken de, “Hadi evin babası, yemek hazır, çabucak gel, çocuklar seni bekliyor. Evde bunlar eksik, gelirken al…” vs. vs. Sanki evlenmeden baba olmuştum. Güzel bir his doğrusu. Çocuklar da kendilerini bana sevdirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Böyle aile ortamını özlemiştim.
Mesaim bitince eve vardım. Yengem kapıyı açtığında birşeylerin değiştiğini, mesajlaşmalarımızın onu bir adım daha ileriye taşıdığını görebiliyordum. Güzel ve dar eşofman takımı giymiş, az biraz allık, dudağa parlatıcı sürmüş. Güzel bir sarılma ve yanağıma öpücükle içeri geçtim. Masa şahaneydi. Evim pırıl pırıl, mis gibi kokuyordu. Yemekten sonra yorgunluk kahvesi yaptı, ardından çay, meyve… Doğrusu özlemişim böyle şımartılmayı.
Gece ilerleyince çocuklar kanepede uyudu. Odalarına taşıdım. Yengemle başbaşa kaldık. Bir bardak rakımı getirdi ve yanıma oturdu. Başladı içindekilerini, aklındakilerini kusmaya, anlatmaya. “Ben karar verdim, dayını boşayacağım. Yarın dilekçe vereceğim. Sana yük olmak istemiyorum. Çocuklarıma tek başıma da bakabilirim. İstemiyorsan söyle ki bileyim. Ama bana dürüst ol!” deyince rakımdan son yudumumu aldım. “Madem evcilik oynayıp, mesajlarda evin babası, çocuklar seni bekliyor diyorsun, sen de evin kadını gibi davran ve birdaha bu konuyu açma. Git yarın boşanma dilekçeni ver!” dedim. Hemen bana sarıldı, yanaklarımı öptü. Liseli sevgililer gibi birbirimize kur yapıyorduk, ama bir sonraki adıma geçemiyorduk…
Bir hafta boyunca aynı şeyler oldu. Sabah kahvaltı hazır, yanağımı öperek işe uğurlamalar, sarılmalar. İşteyken mesaj atmalar, kur yapmalar, “Özledik seni, bir an önce gel!” demeler böyle devam etti. Cuma akşamı iş çıkışı spor salonuna gittim, ordan eve geçtim. Saat 22:00’ye geliyordu. Aynı filimlerde olur ya, yemek masada evin hanımı yemeğe dokunmamış, kanepenin bir köşesinde uykuya dalmış. Aynı o görüntü. Çocuklar da kanepenin diğer köşesinde uyumuş.
Sessizce çocukları odasına taşıdım. Yengemi de yatağına götürmek için kucağıma aldım ki uyandı. Yatağına giderken kucağımda söylenmeye başladı, “Bir daha bu saatlere kalma. Çocuklar seni görüp öyle yatsınlar. Sana çok alıştılar!” diye. Sonra hiç beklemediğim bir şekilde dudağıma bir öpücük kondurup, “Sadece çocuklar değil, ben de çok alıştım!” dedi. Halen kucağımdaydı, ben şok olmuş halde yatak odasına götürdüm.
Kucağımdan yere indirdiğimde bana sarılıp dudaklarımdan öpmeye devam etti. Ne düşüneceğimi bilmeden karşılık veriyordum. Biraz öpüşüp elleştikten sonra elbiselerimizi yırtarcasına çıkardık. Beni yatağa yatırdı, dudaklarımdan göğüs kıllarıma, göbek deliğime kadar öptü. Sikimin ucundan taşaklarıma, ordan göt deliğime kadar yalayıp yuttu. Sonra sikime eğildi, sakso çekti. Ağzından geleni fazlasıyla yapmıştı. Sıra bana geldi, yengemi uzattım yatağa. Kapkara olması gereken amının kılları sarı idi. Am dudakları pembeydi. Dilimi amının içine yerleştirip vakumladım. Sağ elimle de klitorisine titreşim vererek yengemin kısa sürede orgazm olmasını sağladım.
Yengemin göt deliğini yalarken dikkat ettim, büzüğü çok gevşekti, yani hadddinden fazla kullanılmış. Hiç zorlanmadan üç parmağım rahatlıkla giriyordu. Yağlarsam abartısız bütün elimi sokabilirdim. Yengem orgazm olmanın hazzıyla saçımdan çekiştirip bir an önce sikimi amına sokmamı istiyor, ben de işin zevkine vararak yalamaya devam ediyor ve yalvarmasını bekliyordum. Sikim taş gibi olmuş, ucundan zevk suyum geliyordu, ki amına sokar sokmaz boşalacağımı biliyordum. Yengemi yalayarak bir kez daha orgazm ettikten sonra banyoya gidip zuladan geciktirici spreyimi sikime sürdüm.
Sikimde bir uyuşukluk hissedince banyodan çıktım. Yengem bıraktığım gibi duruyordu. Yanına uzanıp meme uçlarını emmeye başladım. Memeleri fazla sarkmamıştı, tadı ve kokusu çok güzeldi. Sol elim amında, sağ elim götünü avuçlamış, dilim meme uçlarında, sikim baldırına, bacağına temas halindeydi. Yengem ufaktan inlemeye başladı. Meme uçlarını bırakıp dudağına yumuldum. Üste çıkıp sikimi amının içine sokmadan sürtündüm. Ufak inlemeleri artık bitmiş, “Hadi artık!” demeye başlamıştı. Ben oyalanınca çıldırdı, “Sok şunu artık, offff!” demelere başladı. Ben oyalanınca yengemin kıvrak bir hareketle üste çıkması bir oldu.
Eliyle tuttuğu sikimi amına yerleştirdi ve üstümde hoplamaya başladı. Her zıplayışında, “Ohhhhh!” çekiyordu. Çok geçmeden öyle bir kastı ki kendini, sikim kırılacak sandım. Yeniden orgazm olmuştu. Biraz soluklanıp yeniden zıplamaya başladı. 15 dakika sonra yeniden kasılarak orgazm oldu ve “Ben bittim. Haftalardır böyle rahatlamamıştım!” deyip sustu. Farkında olmadan bir pot kırmıştı, dayım olacak öküz bu kadar uzun sikemezdi herhalde.
Benim daha boşalmadığımı ve sikim amının içinde halen kazık gibi durduğunu anlayınca mahçup oldu sanırım, “Şeyyy, götten yap istersen?” dedi. “Olur!” dedim. Üstümden indi ve domaldı. İki eliyle götünün yanaklarını ayırdı. Demin amını götünü yalarken büzüğünün çok gevşek olduğunu farketmiştim, şimdi bir de götünün yanaklarını ayırınca göt deliği nerdeyse rakı bardağının ağzı kadar açıldı. Sikimi göt deliğine ittirmemle hiç zorlanmadan köküne kadar girmişti. Yengeme zarf atmak için, “Ohhh, harika götün var! Ayyaş dayım ağzının tadını biliyormuş!” dedim. Yengem sinirlenmişti, “Anma o şerefsizin adını. O ne bilir göt sikmesini. Hem sanki amımı doğru düzgün sikti de götüme mi sıra geldi!” dedi.
Verdiği cevapla farkında olmadan yine pot kırmıştı. Kafama takıldı, eğer dayım götten hiç sikmediyse yengemin götünü bu hale kim getirmişti? Ben bunu düşünürken yengem, “Hadi, ne duruyorsun, siksene!” deyince ufaktan pompalamaya başladım. O anda başka bir şeyin de farkına vardım, yengem götünden sikilirken daha çok zevk alıyor gibiydi. “Ohhhh, daha hızlı sik, ımmmmm, kökle!” diye inliyordu. Fakat ben zevk almıyordum, götü folloş olmuştu. Sikimi değil kolumu soksam girerdi yani. Üstelik geciktirici spreyin daha etkisindeyim. Durmaksızın pompalayarak 20 dakika kadar daha siktikten sonra anca boşalabildim.
Yorgunluktan ölüyordum, yengemin de hali kalmamıştı. Biraz dinlendikten sonra birlikte duş alıp geldik. Yatakta uzanırken yengem göğsümün kıllarıyla oynuyor, şu anda çok mutlu olduğunu söylüyordu. İster istemez, “Ben de!” dedim. Fakat kafam dayımın yengeme (Siktiriyorsun bari parayla siktir!) lafı ve yengemin götünü bu hale kimin getirdiği sorusu ile meşgul idi. Yengem daimi benim evde kalmayacaktı, mahkemeden sonra kendine ev tutup gidecekti. Yine de gideceği zamana kadar yengemle bu evcilik oyununu sürdürmeye karar verdim 🙂